Singularity ve Hollywood – 4

Singularity ve Hollywood – 4
7 Mayıs 2013 09:03



Hugo De Garis Kimdir ?
Hugo De Garis, 1947
Avusturalya doğumlu bir bilim adamı. Yapay Zekâ üzerine yaptığı
araştırmalarla tanınıyor, aynı zamanda “Artilect War” kavramının
mucidi.
Hugo De Garis ve Artilect
Bu kavram, artificial (
yapay ) ve intellectual ( düşünen / akıllı /entelektüel ) kavramlarının
birleştirilmesi ile elde ediliyor ve terim olarak insandan çok daha
üstün olacağı varsayılan müstakbel makinaların düşünce kabiliyetini
ifade ediyor. Hugo De Garis ve yapay zeka alanında çalışan bir kısım
bilim adamına göre Moore Yasası gereği bilgisayar işlemcileri her bir
buçuk senede, iki kat gelişiyor. Tabii bu noktadaki gelişme tamamen
niceliğe bağlı olarak sürmekle beraber, bu nicelik artışından bir
nitelik doğacağını ve makinaların insanın düşünme kabiliyetine
ulaşacağını, öğrenen ve kendini geliştiren makinaların devrinin
açılacağını zannediyorlar. Penrose, Jaron Lanier gibi bu düşünceleri
eleştiren çok sayıda akıllı insan da mevcut. Eleştirilerin temelinde ise
aklın çalışma yasaları ile bilgisayarların çalışma yasaları arasındaki
derin farklılıklar yatıyor. Dolayısıyla aslında bulunduğumuz noktada
aklın mahiyetini bilmeden, bir akıllı/düşünen makine yapabileceklerini
savunan hatta bu hiç bilmedikleri şeyden çok daha üstün bir şey
yaratabileceklerini iddia eden bilim adamları ile karşı karşıyayız. Hugo
De Garis, zaman içinde mucidi olduğu “artilect” kavramı çerçevesindeki
makinaların tanrısal güçleri olacağını hatta tanrılar gibi olacağını da
öngörebiliyor. Bu denli asılsız öngörülerin bir sonucu olarak, insanlar
ve artilect tanrılar arasında bir savaşta, milyarlarca insanın öleceğini
ve insanlığın son nesillerinin yaşamını sürdüğünü düşünüyor.
“Artilect” yaratmak için uğraşan biri olarak kendi durumunu da
sorgulamadan edemiyor ve ekliyor: ”Ben bir canavar mıyım? Stalin,
Hitler ve Mao’nun ölümüne sebep olduğu insanlardan daha fazlasını
öldürecek bir teknolojiyi geliştirmeye çalışmak doğru mu? Tabii ki
cevap olarak bunun trajik de olsa yapılması gereken bir iş olduğuna
kanaat getiriyor.
Bakara Suresi’nde anlatılan
kıssalardan biri altından buzağı yapan ve ona tapan Samiri ve diğerleri
üzerinedir. Hugo De Garis de üç bin yıl sonra samiri sırrına ermiş ve
tapılacak/tanrısal güçleri olan bir makine(buzağı) yapma sevdasına
düşmüş gibi gözükmektedir. Ancak Samiri’den ayrılan yönleri de vardır.
Mesela Samiri , Buzağıya tapmak için önce onu yapmıştır. Hugo De Garis
ise henüz yapamadığı ve hayatının kalan kısmında da yapamayacağını
öngördüğü bir artilect’e tapmaktadır yani henüz doğmamış bir
tanrıya/buzağıya/makinaya. Bu yönüyle Hugo De Garis, orijinaldir ve
antik dönem putperestliğini aşmaktadır. Ancak antik dönem
putperestliğinin basit taklidi gibi kaldığı aşamadığı noktalar da
vardır: (1)Kendi eliyle tapılası bir şey yaratacağını sanmak,(2)
Gördüğü, tutabildiği bir şeyi tanrı sanmak, (3)Şuursuz /Ruhsuz maddeye
tapmak, (4)Kendi dinini icat etmek gibi sayısı arttırılabilecek pek çok
nitelik açısından ise kuru ve binlerce yıl öncesinden aparma yapan bir
taklitçidir. Kendi dinini icat etme kavramını kullanırken Hugo De
Garis’e de bir gönderme yapmış oluyorum; çünkü çizdiği çerçevenin ve
davasının kendisi için bir din olduğunu ve Kozmizm adıyla belki yakın
bir gelecekte çok heyecan verici bir din gibi algılanabileceğini
söylüyor zaten. Bunu yaparken de düşünce sistemininin etkilerinin,
İslam, Hristiyanlık gibi olacağını hatta onları aşacağını da söylüyor.
Hugo’nun aklın mahiyetini bilmediği gibi kelimeleri de manalarına uygun
kullanma ihtiyacı duymadığını hissediyoruz. Din kelimesinin manası
bilinse, icadına çalışılmazdı. Bir inanç ,uydurabilir insan ama bunun
adına din demiyoruz. Sonuçta bir din mucidi olarak diğer din ve inanç
sistemlerinden esinlenerek bir tanrıya ihtiyaç duyuyor Hugo De Garis ama
kaçınılmaz olarak pek çok tanrıya ulaşıyor. Bunların moore yasasının
hızında bir gelişmeyi anlık olarak gerçekleştirebildiklerini düşünerek
adeta “omnipotent”(kadir-i mutlak/sonsuz kudret sahibi) olacaklarını
öngörüyor ama :” Sonlu bir Evren’e sonsuz bir tanrı nasıl sığar?” diye
soramıyor veya “sonlu bir evrende kaç sonsuzluk olabilir?” diyemiyor.
Bir şeyin hem sonsuz kudret sahibi hem de pek çok olmasındaki hatayı
göremiyor. Teklik’in, Birlik’in şuuruna varamıyor ve kainatı sonsuz
sayıda, sonsuz kudret sahibi tanrılarla doldurmaya çalışıyor.
Eğer yer ile gökte Allah’tan başka ilâhlar(tanrılar) olsaydı, bunların ikisi de muhakkak fesada uğrar yok olurdu. O halde Arş’ın Rabbi olan Allah, onların vasfetmekte oldukları şeylerden (bütün noksanlıklardan) beridir, münezzehtir.(Enbiya Suresi 22. Ayet)
Bütün noksanlıklardan yani doğmaktan/sonradan olmaktan, bir ve tek olmamaktan ve yarattıklarına benzemekten münezzehtir.
De ki: O, Allah birdir. Tek’tir. Allah Sameddir. O, doğurmamış ve doğmamıştır. Onun hiçbir dengi yoktur.(İhlas Suresi)
Hugo De Garis ve Hollywood
Hugo De Garis’in fikirleri,
bilimden çok bilimkurguyu andırsa da kendisi film sektöründe yeni
sayılır. Röportajlarında ve kitabında (Artilect War) bazı Hollywood
filmleri için danışmanlık yaptığını söylüyor. Bunun haricinde kurmuş
olduğu bir firma ile de film yapımcılığına soyunmuş durumda. Her ne
kadar kendisinin bahsi geçen tezleri çok orijinal sayılmasa da bazı
küçük nüanslarla film endüstrisine ve Hollywood’a destek vermeye
çalışıyor. Çünkü bu çerçevedeki fikirler daha önceden matrix ve
terminator gibi filmlerde işlenmişti. Terminatör filminde, Hugo De
Garis’in kitabının da ismi olan artilect war(makineler ile insanlar
arasında yaşanan milyarlarca ölüme sebep olacak savaş) konsepti üzerine
oturan bir savaş ve aynen De Garis’in ifade etmeye çalıştığı kesinlikte,
böyle bir savaşın engellenemezliği/kaderi oluşu üzerine bir kurgu
vardı. Filmde savaş adeta öyle bir kadere dönüşür ki kurgu gereği
zamana müdahale edilmesi ve çok defa geçmişe misyonu olan robotlar ve
insanlar gönderilmesi dahi bu savaşı engelleyemez. Hugo De Garis de
kitabında farklı senaryolarla filmde olmayan ihtimalleri de sıralayarak
artilect’in doğuşunun kaçınılmazlığına bizi ikna etmeye çalışıyor.

Terminatör
Matrix Filmi de ek bölümü olan animatrix
senaryolarında bu tarz bir savaştan ve insanların makineler karşısında
aldığı mağlubiyetten bahsediyor. Bu bölümlerin ismi ise “Second
Renaissance” yani “İkinci Rönesans” . Rönesans yeniden doğmak, tekrar
doğmak anlamına gelen bir kelime, De Garis bu kelimeyi özellikle
yeniden doğmak anlamıyla benimsiyor ve kullanıyor. İhlas Suresi’nin
meali itibariyle “hiç doğmamış olmak” “yeniden doğma” kavramına ve bu
özel içeriğine karşı da bir cevap taşıyor. Hiç Doğmayan yeniden Doğmaz.

Animatrix
Hugo De Garis ve Yaratıcının Yaratılamazlığı Üzerine
Hugo De Garis, adeta
insanlar üzerinde bir aşağılık kompleksi oluşturmak istercesine
makinelerin insanlardan milyon, milyar, trilyon hatta kendi kavramı olan
“zilyon” kat yani hesaba gelmeyecek kadar daha zeki olacağını söylüyor
ve onları tanımlamak için seçtiği sıfat ise “godlike” yani tanrı
gibi/tanrısal. Aslında tanrı demek istiyor da doğrudan “god” diyemiyor
çünkü herhangi bir inancı yok. Bu yüzden de kendisi için, yaptığı
kurguyu din olarak seçmiş. Örnek verirken de insanların sineklere
üstünlüğünden bahsediyor ve fark etmeden kendi kurgusunu çürütüyor.
Çünkü bahsettiği insan tüm olağanüstü yaratılışına rağmen sineğe oranla
bir tanrı olamamıştır. Sineğin Rabbi,insanın da rabbidir. Hatta insan
bir atomun da rabbi olamamıştır. Atomun Rabbi, İnsanın da Rabbi’dir.
İlah da olamamıştır insan, çünkü yaptığı şeylerin hepsi sonuçta yine
yapmaktır, eşyayı yoktan var edememiştir. Yaratılmışlık bir kategori
gibi algılanırsa bu kategori ne kadar gelişirse gelişsin tanrı-gibi
olamayacaktır; her zaman yaratılmış olarak kalacaktır. Bir süreliğine
aldansak ve Hugo De Garis’in minderinde dahi güreşsek yani ultra-zeki
makineleri mümkün dahi kabul etsek bu makineler de tüm üstünlüklerine
rağmen insan tarafından yapılmış ve Allah tarafından yaratılmış varlık
hükmünün haricine atılamayacaktır. Örneklerde olduğu gibi
yaratılmışların birbirine oranla üstünlükleri onları birbirine tanrı
kılmaz. Bütün eşya yaratılmış olması yönüyle ortak olduğu gibi
mabud(tapılası/tapılmayı hak eden) olmaktan uzaklığı açısından da
eşittir.
Sonsuzluk kemiyetteki
artışla fethedilemez ve bir niteliktir. Zilyon x Zilyon x Zilyon….. kat
yükselen bir merdiven de sonsuza ulaşmaktan acizliği yönünden üç beş
basamaklı bir merdivenden farksızdır. Her şeyi bilen, hiçbir şey ilim
dairesine dışına çıkamayan sonsuz ilme, singularity merdivenleri
ulaşamaz.
Firavun ise şöyle dedi: «Ben, sizin için benden başka bir tanrı bilmiyorum. Ey Haman, haydi benim için çamur üzerine bir ocak yak da bana bir kule yap; belki Musa’nın tanrısına çıkarım; ama ben kesinlikle onun yalan söyleyenlerden olduğunu sanıyorum.»
İlişkili Yazılar
http://www.her-an.org/2013/05/singularity-ve-hollywood-4/#more-39
ONALTIYILDIZ'dan alıntı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder