Singularity ve Hollywood – 1

Evrim Teorisinin Ortaya Atılması ve Singularity Hareketinin Sahne Alması Üzerine.
17 Şubat 2013 09:37



Singularity ve Hollywood – 1
Evrim Teorisinin Ortaya Atılması ve Singularity Hareketinin Sahne Alması Üzerine
Evrim Teorisi, her
zaman bir teori olarak kaldı ve getirmiş olduğu bakış açısı insanlığın
gelişimine hiçbir katkı sağlamadı. İşin ilginç yanı bir teori olarak
kalmasına rağmen her zaman hakikatin açıklayıcısı bir düşünce gibi
algılatıldı ve Bilim Tarihi’nde eşsiz bir konumu oldu. Charles Darwin,
bugün itibariyle hiçbir bilimsel değer taşımayan Türlerin Kökenini
yazdığında hem yepyeni şeyler söyleme iddiasında idi hem de yaratılış
konusundaki bir yalanı kendince açıklıyordu. Hâlbuki Evrim Düşüncesi
Eski Mısır Medeniyetinde dahi vardı. Ortaya atılan düşünce yepyeni
olmaktan ziyade, eski bir düşüncenin yepyeni bir makyaj ile
pazarlanmasından ibaretti. Devrinin propaganda etkinliği ve akademik
etkinlik açısından en öndeki unsurlarından biri olan biraderlik
cemiyetleri tarafından sahip çıkılması, alınan sonuç üzerinde büyük etki
gösterdi. Türlerin Kökeninin yayınlanmasını takip eden birkaç hafta
içinde teoriye bütün Avrupa çapında öylesine içten ve coşku içinde sahip
çıkılmıştı ki Yaradılış Düşüncesi psikolojik hâkimiyetini kaybetmiş ve
bu makaleye karşı çıkma cesareti kimsede kalmamıştı. Bir yönüyle
psikolojik savaş kavramı henüz kullanılmıyor iken, bir nevi psikolojik
savaş harekâtı gibi yürütülen bir propaganda büyük bir zafer kazanmış
oluyordu. Bu zaferin etkileri üzerine birkaç yüzyıl kadar bilimin,
hakikatin açıklayıcısı olma gibi bir konum elde ettiğini görüyoruz. En
azından şunu diyebiliriz ki: Bilimin putlaştırılması serüveninde evrim
propagandası önemli bir kilometre taşı olmuştur.
Çağımıza baktığımız
da ise benzer çağrışımlar yapan bir propagandanın Hollywood imkânlarını
kullanabildiğini görüyoruz. Singularity Üniversitesi, bu yeni düşüncenin
Charles Darwin'i olma konumunda bulunan bir müessese. Diğer yandan
ABD’deki 4000 üniversiteden sadece bir tanesi ve aynı zamanda en büyük
300-500 üniversite içerisinde dahi değil, daha yeni kurulmuş, küçük bir
kurum. Uzun yıllar, YK(Yapay Zeka), mekatronik, robotik üzerine çalışmış
insanların bile bir çoğunun sadece adını duyduğu, bazısının adını dahi
duymadığı zoraki mütevazi bir yapılanma. Bunun yanında pek çok
transhümanist organizasyon da mevcut. Bunlar da gerek akademik olarak
gerekse üye sayısı itibariyle Singularity Üniversitesi’nin etkinliğine
dahi sahip değiller. Çoğunun merkezi ABD ve bu ülkenin
organizasyonlarının bütçeleri ile kıyaslandığında çok küçük bütçelere
sahipler.
Genel resim böyle
gözükmesine rağmen özellikle yeni neslin zihni kalıplarının ve gelecek
projeksiyonunun oluşmasında çok ciddi tesiri olan sinema-televizyon
endüstrisinde singülariteryen/transhümanist temalara yer veren
yapımların sayısı ve etkinliği her geçen gün artıyor. Bu cenahın çok
önemsediği “üssel büyüme” propaganda yönüyle sağlanıyor. Bilimden çok
pseudo-science/bilimsi kategorisine giren düşünceleri kurgunun
imkânlarıyla, Hollywood prodüksiyonlarıyla ihtişam kazanıyor. Zeki ve
kabiliyetli bir senaristin bazen on yıl uğraşıp kapısından içeri dahi
giremediği herkese açık gözükmekle beraber herkese kapalı büyük
stüdyoların kapıları singulariteryenlere daima açık gözüküyor. Bugünün
ve yakın geleceğin en önde gözüken yapımcıları bu temaları işleyen
filmler/diziler yapma hususunda adeta birbirleriyle yarışıyorlar. İşte
tam da bu noktada bazı sorular akla geliyor:
- Bu kadar az kabul görmüş ve bir yönüyle bütüncül anlamda teorize dahi edilememiş bir düşünce nasıl dünyanın en etkin propaganda aracı olan Sinema-Televizyon Endüstrisi’nde kendine kartopu misali sürekli büyüyen bir yer edinebilir?
Cevap olarak bu projelerin karlı
olduğunu düşünebiliriz ve aslında tamamen yanlış bir cevap vermiş
oluruz. Sektörle ilgisi olanların belki daha iyi anlayabileceği üzere
karlılık ne anlatıldığı kadar nasıl anlatıldığı ile de ilgilidir.
Dramatik yapının sağlam olması ve gelecek-bilim gibi konseptler,
bilinmezliğin gizeminin kullanılması, bir hikayenin ne anlattığından çok
nasıl anlattığı ile de ilgilidir. Dolayısıyla karlılık açısından
singülariteryen temalara ihtiyaç yoktur. Bu temalara ihtiyaç duymadan da
kar edebilen çok sayıda proje de zaten bunun ispatıdır. Daha sonradan
değineceğimiz singülariteryen temaları işleyen pek çok film ve dizi de
kar etmemiştir. Bu noktada singülariteryen temaların/düşüncelerin
kullanımının tamamen sübjektif/keyfi sebeplere bağlı olduğunu anlarız.
Endüstrinin büyük oyuncularını bu konuda “ikna” eden “gücün” kim, kimler
veya hangi organizasyonlar olduğunu merak ettiğimiz bir idrak
seviyesine ulaşırız.
Gelecek Yazı da Cevap Aranacak Sorular:
Hollywood bir düşünceyi nasıl kabul eder? Ve Hollywood’un kabul ettiği bir düşünce nesil üzerinde nasıl bir tesir icra eder?
Singulariteryen temaları işleyen projelerin bütçe büyüklükleri ne kadardır? Ve hangi düşünceleri nasıl işlemişlerdir.
ONALTIYILDIZ'dan alıntı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder