Singularity ve Hollywood – 3

A.I. (Yapay Zeka), Bicentennial Man, Matrix Filmleri ve Singularity Is Near (Singularity Yaklaştı) Belgeselinin Ortak Noktaları
10 Nisan 2013 09:27



Singularity Is Near
“Singularity
Is Near” isimli belgeselin, kurgu kısmında bir yapay zekânın vermiş
olduğu “hak” mücadelesini izliyoruz. Singularity’ciler, yapay zekânın da
bir kişiliği olacağı ve hakları olması gerektiğini tartışırken, “Robot
Hakları” ve benzeri kavramları ortaya atıyorlar. Bu noktada yapay
zekâlı makinaların hukuki statüsü ile ilgili bazı röportajlarda
bulunuyor.

Matrix
Matrix
Matrix
filminde, AGI (Yapay Genel Zekâ) türü bir zekâ ile yapılan pazarlık ile
ancak nihai sona ulaşıyoruz. Ayrıca sayısız yapay zeka ve bunlar
arasındaki iletişimi düzenleyen bir ana-göz, tek-göz bilgisayar/yazılım
var. Singülariteryen konulardan biri de “Singleton” denen bu tek-göz
bilgisayar kavramı ile kesişim gösteriyor. Bütün dünyanın, devletlerin
datalarının bir bilgisayara bağlanması ve bunun üzerinden yönetilmesi
gibi çok kısaca özetleyebileceğimiz bu varsayım, başka bir yazının
konusu olmayı hak ediyor.

Bicentennial Man
Bicentennial Man
“Bicentennial
Man” filminde bir robotun vatandaşlık haklarını kazanma mücadelesi konu
ediliyor. Her seyirci için geçerli olan “Bu robot değil miydi?”
sorusunu filmi izlerken bir süre sonra unutuyoruz. Çünkü Robotu
canlandıran karakter kurgu gereği tamamen insansı özelliklere sahip ve
yıllar içinde ruhsal özellikler kazanıyor. Hatta aşık dahi olabiliyor.
Böylelikle aşk, metale ve elektronik devrelere indirgeniyor. Ancak
filmin hikâyesinin kendi simülatif/gerçeğimsi evreni içinde bir
tutarlılık sergilenmeye çalışılıyor. Böylece daha ileriki bir dönemde
yapılan bir belgesel olan “Singularity Is Near “ in ilk ayak seslerini
de duyuyoruz.

Animatrix / İkinci Rönesans
Orijinal
adı “Second Renaissance” olan, 10’ar dakikalık iki bölümden oluşan
animasyonda, Robotların bir ulus teşkil edip Birleşmiş Milletlere
katılma taleplerinin reddedilmesi üzerine verdiği mücadeleden
bahsediliyor. Yapay Zekâ sahibi robotlar ve İnsan Ulusları arasında bir
savaş çıkıyor. Sonunda ise Matrix Filminde izleyeceğimiz dünya
kuruluyor. Bu proje de, “Singularity Is Near Belgeseli’nden” önce
singülariteryen temaları ekrana taşıyan yüksek bütçeli yapımlar arasında
yer alıyor.
Singülariteryen Filmlerin Gizlediği Temel Tutarsızlıkları
Bu
hikâyeler temelde ruh ve madde arasındaki ilişki üzerine tatminkâr
hiçbir açıklama içermiyorlar. Singülariteryenlerin kendileri de bu
konuda ne zaman bir soruyla karşılaşsalar: ”Ruh hakkında ne biliyoruz?”
diyorlar. Bilim adına hareket ettiklerini iddia eden insanların “ne
biliyoruz?” yani bir şey “bilmiyoruz” gibi bir cehalet ifadesini kendi
gelecek kurgusuna alet etmeleri de bir paradoks oluşturuyor. Bilim
kelimesi yabancı dillerde “science” (Fransızca ve İngilizce )
karşılanıyor. Kelimenin kökeni olan “scire” kelimesi ise bilmek
anlamına geliyor. Dolayısıyla bildiğiniz bir şeyden hareket ile
söyleyebilecekleriniz “Bilim” kapsamı içinde değerlendirilebilir.
Varlığını kabule mecbur olduğunuz halde hiç bilmediğiniz bir şeyi icat
edebilmeniz için önce onun mahiyetini keşfetmeniz lazım. Ruhu hiç
bilmiyorken ruhu icat edeceğiniz iddiası da bilim değil, ancak kötü bir
hikâye olma potansiyeli taşıyor. Eşya, vücuda/varlığa yürümeden önce
ilmi suretlere sahiptir. Bilgi boyutunda bir varlığı vardır. Ağacın
bütün bilgisinin (genetik bilgi) tohumda kodlanmış olması gibi… Sonra
irade ile ilim/bilgi birleşir ve kudretle varlık sahasına atılır.
Algılanması zor gibi gözüken bu hakikat, aslında gündelik hayatımızda da
örnekleri ile her daim mevcuttur. Bir mimar önce yapacağı binanın
çizimini yapar, mühendislik hesapları tamamlanır, böylelikle ilk olarak
binanın ilmi sureti ortaya çıkar. Bu suret hayata geçmek için aynı yönde
bir irade ve iş yapma becerisi (kudret) ile birleşince de bina varlık
sahasına çıkar. Dolayısıyla en başta ilmi surete, bilgi boyutunda bir
varlığa sahip olmak şarttır. Metal ve elektronik devrelerle ruh icat
etme iddiasında olanlar, zırvacı hükmüne düşmemek için önce bize ruhu
anlatabilmeliler; bilgi boyutunda ruhu ifade edebilmeliler. Ancak
Singularity’ciler : ”Ruh hakkında ne biliyoruz ki?” diyorlar.
Singularity’cilerin bu noktada cehaleti bir bilimsel argüman gibi
kullandığına; bilim adına, ama hiç de bilimsel olmayan bir
argümantasyon yaptıklarına şahit oluyoruz.

Hatta Daniel Kahneman, tüm ısrarlı sorulara rağmen Singularity’cilere ferahlatacak bir cevap verememişti bu konuda. Singularity’ciler, 2012 Zirvesi’nde tüm gayretleriyle insan ruhuyla da bağlantısı olan duyguların beyinde ki merkezini arama sevdası içindeydiler. Kahneman ise bu konuyla ilgili hiçbir ilerleme kaydedilmediğini ve hiçbir fikirleri olmadığını farklı şekillerde ifade etti.
Dolayısıyla,
hakiki bir zafer umudu zayıflayan her düşünce gibi, Singularity de
propagandaya ve Hollywood’a alabildiğine muhtaç gözüküyor. Bilim adına
konuşma maskesi altında, show sektörüne ve onun propaganda imkânlarına
bu derece muhtaç bir düşünce, esasında bir düşünce olmaktan ziyade,
iyi organize edilmiş bir kehaneti – kendini gerçekleştirmesi umulan bir
kehaneti- hatırlatıyor.

Fringe
Fringe Dizisi ve Singularity
Fringe
Dizisi, %70’e varan reyting kaybına rağmen ekranlardaki yerini muhafaza
edebilen çok az yapımdan biri. Amerikan Televizyonlarının, bu derece
büyük bütçeli yapımlara, bu denli çok reyting kaybına rağmen tahammül
göstermedikleri , “merhamet” etmedikleri açık bir gerçektir. Fringe
Dizisi, doğrudan “Singularity” terimini, jeneriğine taşıyan ilk ve
şimdilik tek yapım olma özelliğini de gösteriyor. Dizinin yapımcısı
J.J.Abrams, Hollywood’un yeni Spielberg’i olarak görülüyor. Aslında,
şimdiden sürekli büyüyen iş hacmi dolayısıyla “Yeni Spielberg” unvanını
hak ettiğini düşünebiliriz.
Fringe Dizisi’nin İşlediği Singülariteryen Kavramlar:
-
Geliştirilmiş İnsanlık/Yükseltilmiş İnsanlık (Augmented Humanity)
Mükemmel
bir form; ahsen-i takvim; mükemmel kimya, eksiltme ve çoğaltma veya
değiştirme ve geliştirme kabul etmez. Mükemmel olan, aynı zamanda tamam
olma sırrına da sahiptir. Mükemmel olan üzerindeki her türlü tasarruf,
onu bozacaktır. İnsanı, potansiyeli itibariyle mükemmel, ahsen-i
takvimde yaratılmış kabul ettiğinizde, imanınız gereği sadece bu
potansiyelin açığa çıkmasına çalışırsınız dolayısıyla onu değiştirmeye
yani mükemmel olanı bozmaya uğraşmazsınız. Singularity’cilerin ise
müfrit evrimci görüşleri dolaysıyla, insanlık evrim geçiren bir
varlıktır hatta evrim geçirdiği ispatlanamıyorsa bu evrime
zorlanmalıdır; insanın insanlığına tecavüz
edilmelidir/değiştirilmelidir. Geliştirilmiş/Yükseltilmiş insanlık
kavramı burada ortaya çıkar.
Fringe
Dizisi’nin değişen bölüm hikâyeleri yanı sıra, arka planında hep devam
eden bir hikaye vardır. Bu kurguya göre Walter Bishop isminde, çok zeki
ve yetkin bir bilim adamının çocuklar üzerinde onları
geliştirmek/yükseltmek için yaptığı deneyler ve bunların bir nesil
boyunca süren etkileri anlatılır. Walter Bishop, oldukça sempatik ve
izleyicilerin sevgisini kazanmış bir karakter olarak insanlar üzerinde
yapılan bu deneyleri tüm olumsuz sonuçlarına rağmen bize sevimli
gösterir. Oyuncunun ve hikâyenin başarısıdır bu. Hakikatte ise bu
karakter üzerinden biz, Nazilerin bile açıktan savunamadığı bir
vahşiliği (çocuklar üzerinde ilaçlar denenmesi) normal karşılamaya ve bu
günahı işleyen kişiye sempati duymaya bile başlarız. Hollywood Büyüsü,
böylelikle bizi kendi tercihimizi belirleme noktasında etkiler, dünya
görüşümüzün tamamen dışında da olsa tüm insani latifelerimiz bu sonuca
isyan da etse eğer dikkatsiz bir izleyici isek “Walter Bishop süper bir
karakter, çok iyi adam” demekten kendimizi alamayız. Çocuklar üzerinde
ilaçlar deneyen ve sözde onları yükselten (augment) eden bir caniye
mecazen taraf oluruz.
-
Yapay Kalp
Dizi,
bir bölümünde yapay kalp konusunu işler. Bu bölüm, nispetler
perspektifinde dizinin en naif, çocuksu bölümüdür ama konu yapay kalp
reklamı gibidir. Bizim tasavvufumuzda, kalbin maddesi gibi manası da
çok önemli görülmektedir. Yapay Kalp konusu ile kimlerin ilgilendiği ve
meselenin manevi menşei ile ilgili araştırma yapılmaya değeceğini
düşünüyoruz.

Fringe – Dr. Walter Bishop
Zihnin Bilgisayara Yüklenmesi (Mind Uploading)
Singularity’cilerin
sonsuzluk vaatlerinden biri de insan zihninin bilgisayar ortamına
nakledilmesi ve böylelikle insanın bu ortamda sonsuza dek yaşamasıdır.
İnsanın zihnindeki datanın toplamı zannetmek gibi olağanüstü bir
yanlışlığa dayanan bu düşüncede dizinin bir bölümünde işlenen
singülariteryen konulardan birini oluşturuyor.
ONALTIYILDIZ'dan alıntı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder